Ana SayfaÇeviriBir Sınır Olarak İklim - Nabil Ferdaoussi

Bir Sınır Olarak İklim – Nabil Ferdaoussi

İklim değişikliği ile kitlesel göç arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu gösteren yeterli kanıt olmamasına rağmen, Avrupa “iklim göçünü” sınırlarına asker yığmak için kullanıyor.

Afrikalı göçmenlerle dolu tekneler Kuzey ve Batı Afrika kıyılarından Avrupa’ya doğru yelken açıyor. Hedeflerine ulaşsınlar ya da ulaşmasınlar, bu durumdan iklim sorumlu tutulmalı. Yaşamda olduğu gibi ölümde de, iklim ve çevresel faktörler, paradoksal bir şekilde aynı anda, hem insan hareketliliği “patolojisinin” itici güçleri, hem engelleyicileri hem de çözümleri haline geliyor.

Senegal ve Moritanya kıyılarını çok sayıda korsan teknesi terk ediyor ve çok daha fazlası da Fas kıyılarından Kanarya Adaları’na doğru yola çıkıyor. Diğerleri ise Akdeniz’de tehlikeli yolculuklara çıkmadan önce Sahra Çölü’nde Dante’nin cehenneminin dokuz çemberine giriyor. Darbeci siyasetin izlediği politikalarla birlikte daha da şiddetlenen iklim değişkenleri, göçün temel nedenleri olmakla suçlanmakta, bu yüzden de yerelde ele alınıp düzeltilmeye çalışılmaktadır.

Geleneksel çöl yolları ve deniz rotaları boyunca askerî yığınak yapılmış sınır altyapıları, çevresel aktörleri stratejik bir silah olarak kullanıyor. Göçmenlerin bedenlerinin trajik bir şekilde kaybolduğunda, Atlantik Denizi ve Sahra Çölü’nün elverişsiz, misafirperver olmayan, koşulları suçlanıyor. Politika bağlamında değerlendirildiğinde, suç genellikle göçmenlerin hayatlarını Atlantik’in tehlikeli sularında riske atan ya da onları çölün savrulan kumlarına terk eden “vicdansız kaçakçıların” üzerine atılıyor.

Benim buradaki duruşum, iklim-göç bağlantısına ilişkin ortaya çıkan bir söylemin, Avrupa’ya geçmeye kararlı Afrikalı göçmenlerin yaşam ve ölümlerine ilişkin akademik ve politik anlayışları ısrarla şekillendirdiği ve bilgilendirdiği yönünde. Elbette, iklim değişikliği ve göç arasındaki nedensel bağı ve yavaş ya da hızlı başlayan iklim değişikliklerinin etkilenen toplulukları nasıl yerinden ettiğini eleştirmek için çok şey yazıldı. Sınır rejimlerinin ölüm ve yok oluşu nasıl çevresel, insan dışı aktörlere devrettiği üzerine eleştirel çalışmalar da az değil. Yine de göç, iklim ve çevresel faktörlerle bağlantılı olarak genelleyici bir şekilde ele alınıyor. Benim buradaki amacım ise, AB’nin göç rejimlerinin Batı Afrika Rotası ve Sahra Çölü boyunca Afrikalı göçmenleri kontrol etmek için iklim faktörlerini nasıl devreye soktuğunu ve bunları güvenlik mantıklarına nasıl eklemlediklerini ortaya koymak.

AB’nin göç rejimi, çevresel faktörleri insan hareketliliğinin üç önemli aşamasına dahil eder. Bunlardan ilki, hareketliliğin temel nedenlerinden bazılarının, topluluk üyelerini kitlesel olarak yerinden eden ve onları iklim mültecilerine dönüştüren yerel çevre sorunlarına atfedildiği ayrılma öncesi evredir. Avrupa’nın korunaklı bölgelerine doğru potansiyel yer değiştirmeler, zaman ve mekân açısından uzaktan ele alınması gereken bir güvenlik tehdidi olarak öngörülür. İkinci aşama ise arafı andırır: Göçmenler, evlerini terk etme yönündeki günahkâr kararlarının kefareti olarak cehenneme benzeyen Sahra Çölü’nde ölür ya da kaybolur. Ölüm ve kaybolma, caydırıcılığın en önemli iki tekniği haline gelmiştir. Atlantik Okyanusu’nda binlerce Afrikalı göçmen de İspanya Takımadalarına ulaşmadan önce orta geçitte ya ölür ya da kaybolur. Son aşama ise varış sonrasıdır ve sınır kontrolünün sınır dışı etme yoluyla tam bir döngüye girdiği yerdir. Sınır dışı edilen göçmenler evlerine gönderilir. Göç rejimleri bu tür insanlık dışı uygulamaları “geri kabul”, “geri dönen göçmenler” ve “gönüllü geri dönüş” gibi insanî kavramlarla örtbas eder. Ulusal sınırların ötesinde bir hayalin peşinden koşmak bir patoloji olarak ele alınır ve ırksallaştırılmış göçmenler, insanî yardım aktörlerinin ellerinde psikolojik terapi ve destek görmesi gereken zihinsel olarak dengesiz bir sosyal kategori olarak teşhis edilir.

Elimizde iklim değişikliği ile kitlesel göç arasında doğrudan bir bağlantı kuran hiçbir kanıt yok. Yine de AB’nin göç karşıtı bilgi sistemleri, “göçün temel nedenlerini ele almak” noktasındaki bu militer yaklaşımlarından vazgeçmek istemiyor. Bazı AB üye ülkelerinin Afrikalı iklim göçmenlerini Avrupa’nın güneyini saran hibrit bir tehdit1 olarak görmesi de şaşırtıcı değil. İklim değişikliği-göç bağlantısının ötesinde, AB’nin dış sınırları boyunca iklim, göç ve askerî savunmayı birleştiren yeni bir bağlantı ortaya çıkıyor. Avrupa Komisyonu, “Akdeniz için Yeni Gündem”2 başlıklı ortak bildirisinde şöyle yazıyor: “AB, iklim değişikliğine uyum ve afet riskinin azaltılmasına yönelik artan eylemlerinin yanı sıra BM ve bölgesel örgütlerle işbirliği de dahil olmak üzere iklim, güvenlik ve savunma bağlantılarına ilişkin çalışmaları güçlendirecek ve yaygınlaştıracaktır.”

İklim değişikliğinin Afrikalı göçmenleri Avrupa’nın güney sınırlarına doğru iten lokomotif gücüne ilişkin kıyamet senaryoları3 bildiren “öngörü rejimi” özünde hatalı bir yaklaşım. Afrikalı göçmenler hareket ettiklerinde, istilâ mitini besleyen ve insan hareketliliğine askerî müdahaleyi meşru kılan bir repertuar olan “dalgalar”, “akıntılar”, “seller” ve “çığlar”dan oluşan çevresel ya da daha ziyade felaketsel bir dilin içine hapsoluyor. Aslında, iklim değişikliği ve göç arasındaki bağlantı karmaşık, çok nedenli, bağlamsal ve her şeyden önce yaşanmış deneyimlere dayalı. Bireysel göçmenlerin yaşadıkları deneyimler benzersizdir ve “iklim göçmenleri” gibi kapsamlı etiketlere indirgenemez. Göç etme kararının altında yatan nedenler kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişkenlik gösterir. Hızlı ve yavaş başlayan iklim değişikliğinin etkilenen toplulukları kitlesel olarak yerinden edeceği fikrine ters düşecek biçimde, “yasadışılık endüstrisinin”4 genişlemesi, ulusal sınırların ötesine geçmeyi yalnızca bunu karşılayabilenlerin imtiyazı haline getirmiştir. Birçok Afrikalı göçmenin yaşam (ve ölüm) deneyimlerine bakıldığında, göç kararının manevî ve maddî desteğe ihtiyaç duyan bir yaşam projesi olduğu görülür. Aklıma sürekli oğullarını geçindirmek için bir parça topraklarını ya da yıllık mahsullerini veya sığırlarını satan ailelerin çeşitli hikâyeleri geliyor. Kayıp oğullarının yolculuk masraflarını ödemek için hala mücadele eden ailelerin hikâyeleri de asla aklımdan çıkmıyor.

Göç, her şeyden önce bir kültürdür. Batı ve Kuzey Afrika ülkelerinin sosyo-kültürel imgelerinde derin bir yer edinmiştir. Fas’ta Zmagria5‘yı düşünürüz; Nijer’de les exodants6‘ı hatırlarız. Kitlesel hareketliliğin itici gücü olarak iklimi suçlamak sadece bu güvenlikçi yaklaşımın gereksizliğini ortaya çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda Afrika’daki iklim adaletsizliği, çevresel yıkım ve sömürünün kolonyal miraslarına derinlemesine yerleşmiş sosyo-ekonomik hastalıkları da gizliyor. Kıta, karbondioksit emisyonlarının küresel payının ancak yüzde 4’üne sahip7; doğal zenginlikleri ve kaynakları ise, Achille Mbembe’nin ifadesiyle8, Dünyanın Pharmakon’u olarak kabul edilmekte. Yine de Afrika iklim değişikliğinden en çok etkilenen ve yıkımın en ağır yükünü taşıyan kıta durumunda.

Göçmenler Atlantik’e denize elverişsiz teknelerle açıldıklarında ya da Sahra Çölü’nü geçmek için uzun kasalı pikaplara doluştuklarında, iklim ve çevresel faktörler farklı bir şekil içinde görev üstlenir. İklim ve çevresel faktörler, göçmenleri ulusal yaşam alanlarından çıkaran lokomotif güç olmaktan çıkıp, deniz ve çöl rotalarını geçen göçmenlerin stratejik katilleri haline gelir. Batı Akdeniz Rotası’nın 2020’de kapatılmasının9 ardından Batı Afrika Rotası yeniden aktif hale geldi. Son zamanlarda göçmenler Fas’ın Tan-Tan, Tarfaya ve Laayoune kıyılarındaki zaten ölümcül olan deniz rotalarından Agadir, Safi, Kazablanka ve Salé kıyılarından yelken açtıkları daha ölümcül olanlara doğru itildi. Diğerleri ise Senegal ve Moritanya sahillerinden yola çıkıp haftalarca Atlantik sularında dolandıktan sonra deniz yorgunu olarak El Hierro’da karaya ulaşıyor.

Sahra Çölü’nde, Sahra ötesi hareketliliğin temel altyapısını suç haline getiren, yasadışı göçmen kaçakçılığına ilişkin 2015-16 sayılı Kanunun kabul edilmesi, nakliye sürücülerini Séguédine, Madama ve Toumou sivil kasabaları boyunca uzanan çöl rotalarından uzaklaştırdı10. Sınır altyapılarının (polis karakolları, kontrol noktaları, barikatlar ve gümrükler) kurulması, göçmen taşımacılığını daha tehlikeli, daha gizli çöl yollarına yönlendirdi. Rüzgâr hızı, kuraklık, hava sıcaklığı, güneş ışınımı ve kumul yamaçları araç hızını ve işleyişini etkiliyor. Bu şartlar altında mahsur kaldıkları zaman bedenleri kaldırılabileceği en yüksek “dehidrasyon eşiğine” ve “biliş eşiğine” ulaşan göçmenlerin çöldeki sıcak hava dalgasından uzaklaşmaları zorlaşıyor.

Çölde daha gizli patikalar su kaybına ve dehidrasyona; dolambaçlı deniz yolları ise teknelerde su sızıntısına ve hipotermiye yol açıyor. Çevresel aktörler ve onların elverişsiz iklim koşulları, sınır rejimleri tarafından göçmen bedenlerini izi sürülemez hale getirmekte kullanılıyor, böylece göçmenlerin ölümleri ve kaybolmaları depolitize ediliyor.

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) “sayım rejiminin” yükselişi, sınır rejimlerinin en büyük kozunu açığa çıkarmaktadır. Göçmen ölümü sayımı sadece caydırıcılık için kullanılmakla kalmaz, aynı zamanda uygulamaya konulan sınır altyapılarının verimliliğini ölçmek için diğer geçiş, yakalama ve hapsetme verileriyle birlikte okunur.11

Göçmenler ölümcül iklim sınırlarının pençesinden kaçsalar bile, bu yine de iklim sınırlarının sonunu işaret etmeyebilir. Gönüllü geri dönüş olarak maskelenen sınır dışı etme, yardımsever bir biçim alır ve “yeşil yeniden entegrasyon” vaadiyle birlikte gelir. Göç çemberinin sonunda iklim faktörleri ve göçmenler birbirlerinin çözümüdür. Yeşil yeniden entegrasyon, göç patolojisi için düzeltici bir uygulamadır: “Yerleşikliğin metafiziğini12” vaaz eder ve göç edenleri sosyopat veya akli dengesi bozuk kişiler olarak görür. Kasım 2019 ve Ekim 2023 tarihleri arasında Fas’ın doğu bölgesinde 75113 kişi psikososyal ve sağlık desteğinden, 2.639 geri dönen göçmen ise yeniden entegrasyon programlarından yararlanmıştır.

Bir parça toprak işlemek ya da evde sığır yetiştirmek başarının en üst seviyesini işaret eder. IOM, yeniden entegrasyon hikâyelerini başarı hikâyeleri olarak övmekte, göç edenleri ise başarısızlık hikâyeleri olarak nitelendirmektedir. “Geri döndük, başardık”, bir sınır pratiği olarak iklimi kullanmanın sloganıdır. Diğer yandan göç, iklim değişikliğine bir uyum stratejisi olarak görülür. Bir adaptasyon olarak göç, “Afrikalı göçmenleri Avrupa’ya iten gerçekte nedir?”14 sorusuna yanıt veriyor. Cevap, işgücü açığı ve döngüsel göç gibi ifadelerle allanıp pullanarak anlatılan ucuz işgücü sömürüsüdür. İspanya, tarım sektöründe çalışmak üzere Fas’tan 16.000 mevsimlik işçi getirmeyi amaçlayan bir işgücü cazibe programı (GEOCCO) başlattı15.

İklim sınırları, AB’nin göç karşıtı politikaları tarafından tam gaz harekete geçiriliyor. İklim göçü söylemine sinsice gömülü olan anlaşılması zor sınır uygulamalarını ortaya çıkarmak için iklimi bir sınır olarak düşünmemiz gerekiyor. Bir sınır olarak iklim, bizi modern iklim adaletsizliğinin ve onun ürettiği karantina coğrafyalarının iç içe geçmiş soyağaçlarını yeniden düşünmekle görevlendiriyor.


Çeviren: Bala Ulaş Ersay

Düzenleyen: Yusuf Mert

Kaynak: Climate as border (africasacountry.com)

  1. Spain wants NATO to flag migration as ‘hybrid threat’ in policy roadmap, says foreign minister | Reuters ↩︎
  2. joint_communication_renewed_partnership_southern_neighbourhood.pdf (europa.eu) ↩︎
  3. EPRS_ATA(2022)729334_EN.pdf (europa.eu) ↩︎
  4. Illegality, Inc. by Ruben Andersson – Paperback – University of California Press (ucpress.edu) ↩︎
  5. Göç eden Kuzey Afrikalılar için kullanılan bir terim ↩︎
  6. Göçmen işçiler ↩︎
  7. How much does Africa contribute to global carbon emissions? | Climate News | Al Jazeera ↩︎
  8. Duke University Press – Brutalism (dukeupress.edu) ↩︎
  9. Western Mediterranean Route (europa.eu) ↩︎
  10. “Sahra ötesi hareketliliğin sosyal ve ekonomik açıdan temel altyapısının bir parçası olarak faaliyet gösteren hizmet sağlayıcıları (nakliyeciler, ev sahipleri, komisyoncular, vb.) çıkarılan bu yeni kanunla suç kapsamına alındı ve ağır cezalar ve hapis cezalarıyla tehdit edildi.” Mission Accomplished? The Deadly Effects Of Border Control In Niger – Border Forensics ↩︎
  11. The Project | Missing Migrants Project (iom.int) ↩︎
  12. Sedentarism, Nomadology, and “New Mobilities” – Communications and Mobility – Wiley Online Library ↩︎
  13. Entre novembre 2019 et octobre 2023, 2 639 migrant.es et citoyen.es marocain.es ont été orienté.e.s et intégré.e.s dans le secteur de… | Instagram ↩︎
  14. How Migration Really Works: The Facts About the Most Divisive Issue in Politics: de Haas, Hein: 9781541604315: Amazon.com: Books ↩︎
  15. Spain: Migration routes became busier in 2023 – InfoMigrants ↩︎
RELATED ARTICLES

Son Eklenenler