Mülteci işçilerin çalışırken kayıtları tutulmadığı gibi ölürken de tutulmuyor. Mülteci işçi ölümlerinin kaydının tutulmaması nedeniyle patronlara yönelik caydırıcı bir yaptırım söz konusu olmuyor.
Ülkesinden ayrılmak zorunda kalarak Türkiye’ye sığınan 8 milyona yakın insan, güvencesiz ve güvenliksiz çalışma ortamlarında sömürülüyor. Ağır iş koşulları, uzun çalışma saatleri düşük ücretle çalıştırılan mülteciler, her yerde her zaman kayıt dışı tutuluyor. Bu yüzden çalışma yaşamında herhangi bir nedenden dolayı yaşamını yitiren mülteci işçi sayısı bilinmiyor. İş cinayetlerine yansıyan veriler dışında hiçbir kamu kurumu ve sendika, dernek bu yönlü kayıt tutmuyor.
94 İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin 2021 yılı verilere göre en az 94 göçmen iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden işçilerden 42’si Suriyeli; 17’si Afganistanlı; 7’si Rusyalı, 7’si Türkmenistanlı; 5’i Pakistanlı; 3’ü Somalili; 2’si Azerbaycanlı; 2’si Gürcistanlı; 2’si İranlı ve diğerleri Bulgaristan, Güney Kore, Macaristan, Moldovya, Sırbistan, Uganda ve Ukrayna yurttaşı. Ocak 2022’de de Afganistanlı ve Pakistanlı 2 göçmen işçi hayatını kaybederken Şubat ayında ise en az 10 göçmen işçi yaşamını yitirdi. İSİG’in basın taramaları üzerinden elde edilen bu rakamlar, gerçek sayının çok altında.
CENAZELER BAŞKA YERLERE BIRAKILIYOR
Birçok patron göçmen işçilerin hayatını kaybetmesi durumunda, cenazelerini iş yeriyle ilişkilendirilemeyecek yerlere bırakıyor ya da ölüm nedeni olarak kayıtlara başka şeyler yazılıyor. Keza bu durum iş yaralanmalarında da böyle. Patronlar göçmen işçileri hastaneye götürmek zorunda kaldıklarında tutanaklara yaralanma nedenini genellikle ev kazası olarak geçirdiği biliniyor. Bu sebeple işverenler herhangi bir yaptırımla karşı karşıya kalmıyor.
‘GÖÇMEN İŞÇİ UCUZ İŞ GÜCÜ DEMEK’
Göçmen Sendikası Girişimi kurucularından Burcu Çıra, göçmen işçilerin sorunlarının örgütlü mücadeleyle çözüleceğini ifade etti. Çıra, işverenlerin göçmen işçilerin çaresizliğinden yararlandığını, göçmen işçilerin tarım, tekstil, inşaat gibi sektörlerde günde 15 saatten fazla insani olmayan koşullarda çalıştığını ifade etti.
İşverenlerin mülteci işçilerin kayıtsız olmasından faydalandığını belirten Çıra “Mülteci işçiler geri gönderme tehdidiyle daha fazla çalıştırılıyor. İşçilere daha fazla iş, çok daha az ücret dayatılıyor. Beden, emek sömürüsünün en kötü hali. Ülkesinden kaçmak zorunda kalan işçi, kaçtığı o koşullara geri dönmemek adına tüm bu kölelik dayatmalarını kabul etmek mecburiyetinde bırakılıyor. Bu da patronlar için daha az maliyet, daha fazla kâr demektir” diye konuştu.
‘IRKÇILIK SÖMÜRÜYÜ DERİNLEŞTİRİYOR’
Göçmenlerin ırkçılığa maruz kalma korkusu nedeniyle “parça başı iş” yöntemiyle evden çalıştığını vurgulayan Çıra, bu durumda işçilerin daha fazla çalışarak daha az kazandığını hatırlattı. Bu durumun göçmen kadın işçilerin sömürülmesine neden olduğunu sözlerine ekleyen Çıra, “Kadın işçilerin kayıtsızlığın sebep olduğu güvencesizlikle ev içi, parça başı emek piyasasında en az dışarıda çalışan işçiler kadar sömürüldüğünü de hatırlatalım. Mülteci kadınlar, işçileşememe, dil sorunu, çocuklarını bırakacak bir yer bulamama, dışarıda uğrayacağı ırkçılığa maruz kalma korkusu gibi nedenlerle evde çok düşük ücretlerle parça başı işler yaparak hayatlarını idare etmeye çalışıyorlar” dedi.
ÖLDÜĞÜNDE DE KAYIT DIŞI
Göçmen işçilerin kaydının öldüklerinde de tutulmadığının altını çizen Çıra, bu durumun patronların ceza almamasına neden olduğunu söyledi. Çıra, göçmen işçilerin kayıt altına alınamamasının bir nedenin de kimlik alım sürecinin uzatılması olduğunu ifade etti. Çıra, konuya ilişkin şunları dile getirdi: “Göçmen işçilerin kayıtlı çalışması neredeyse imkansız halde. Kimlik alım süreçleri uzatıldı, zorlaştırıldı. Bu durumda işçinin sendikal örgütlenmesinin mümkünü olmuyor. Yalnızlaşan işçiyi yerli-göçmen ayırt etmeksizin sömürmeyi ilke edinen patron, bir de güvencesizlikle beraber geri gönderme tehdidini kullanarak mevcut sömürü haline daha fazlasını ekliyor. Kayıtsızlık, sermaye tarafından göçmen işçinin potansiyel kâr olarak görülmesine sebep oluyor.”
İŞ CİNAYETLERİNİN ÖNÜ AÇILDI
Devletlerin uluslararası sözleşmeleri uygulamayarak göçmen ölümlerinin önünü açtığını belirten Çıra, bu politikalara son verilmesi gerektiğini söyledi. Devletlerin politikaları sonucunda ırkçılığın yayıldığını belirten Çıra, göçmen işçilerin, iş yerinde, evde ve sokaklarda güvende olmadığını ifade etti. Çıra, geçen yaz Altındağ’da Suriyeli mültecilere yönelik saldırıları hatırlatarak, göçmenlerin nefret söylemleriyle hedef haline geldiğini anımsattı.
Çıra, şöyle devam etti: “Göçmenler öldürülüyor, linçlere, hakaretlere uğruyor, saldırılara maruz kalıyor. Altındağ saldırılarından sonra binlerce göçmen yerinden oldu, edildi. Onlarca göçmenin evleri, dükkanları yağmalandı, taşlandı. Geçtiğimiz aylarda Suriyeli üç işçi sadece Suriyeli oldukları için, çalıştıkları fabrikanın lojmanında uyurken yakılarak katledildiler, yakılarak. Çalıştıkları yerlerde istediği sigaranın olmaması gibi alakasız bahanelerle kavga çıkartılıp ‘Defol Suriyeli!’ hakaretleriyle saldırılara uğruyorlar, Esenyurt’ta birkaç ay önce yaşanmıştı bu olay. Ne yazık ki çoğaltılacak çok fazla örnek verilebilir. Yukarıdakilerin, güvence altına alması gereken göçmenleri, söylemleriyle nefreti körükleyerek hedef haline getirmesine şahit oluyoruz. Denetimin olmayışından daha önce bunların önüne geçmenin yollarını aramaya çalışmalıyız.”
BİRLİKTE MÜCADELE ÇAĞRISI
Göçmenlere yönelik yapılan baskıların ve saldırıların engellenmesi için halkların birlikte mücadele etmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Çıra, “Irkçılığın işçi sınıfını, halkı bölmesine izin vermemeliyiz, sınıf dayanışmasını yükselterek hep birlikte insanca yaşayabileceğimiz bir dünyayı, mücadeleyle inşa etmek için çalışmalıyız” dedi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı